15 Temmuz 2012 Pazar

UZUN SÜRELİ SAVAŞ STRATEJİSİ ÜZERİNE (5)

Nedir Devrim?

   Devrim, bir üretim biçiminin yerini bir başkasının alması demek değildir. Köleci üretim biçiminin yerini alan feodal üretim biçimi devrimci bir gelişme midir? Ya da feodal üretim biçiminin yerini alan kapitalist üretim biçimi devrimci bir gelişme midir? Asla böyle değildir. Bu tamamen ezen bir üretim biçiminin yerini bir başka ezen üretim biçiminin almasıdır. Egemenliğin bir gerici elden bir başka gerici ele geçişidir söz konusu olan.

       Devrim karşıtlığın ortadan kalkışıdır. Her karşıtlık bu anlamda bir çelişmedir. Fakat her çelişme bir karşıtlık değildir. İşte yanılgıya sebep olan budur. Burjuvazi ile feodalite arasında çelişme vardır, fakat karşıtlık yoktur. Feodal biçimden kapitalist biçime geçiş bir çelişmenin çözülüşüdür. Ancak karşıtlığın çözülüşü değildir. Bize diyalektik ve tarihsel materyalizmin öğrettiği budur.

      Karşıtlığın ortadan kalkışıdır devrim. Karşıtlık, ezen ve ezilen iki kutbun birarada bir süreçte varoluşudur. Birinin varlığının diğerinin varlığını gerektirmesidir. Biri olmadan diğerinin varolamamasıdır. Proletarya burjuvazi, feodal bey feodal köylü, köle sahibi köle karşıtlığı böyle bir karşıtlık. Herbir karşıt yön aynı süreçte yer alır. Herbir karşıt yön birin ikiye bölünmesidir,  bir üretim biçimidir. Üretim biçiminin ikiye bölünmesi kendini üretim ilişkilerinde gösterir. Her üretim ilişkisi iki karşıt kutba bölünmüştür; biri egemen kutup diğeri egemen olunan kutuptur. İşte, devrim ezen ve ezilen, egemen olan ve egemen olunan kutupların ortadan kalkışıdır.


       Burjuvazi ile feodal bey bir karşıtlık durumu oluşturmaz. Çünkü her ikisi de farklı süreçlerin yönleri veya kutuplarıdır. Burjuvazi kapitalist toplumun bir yönüdür; egemen yönü. Feodal bey feodal toplumun bir yönüdür, egemen yönü. Bu nedenle ikisi arasında karşıtlık yoktur. Ancak, çelişme vardır. Bu ezenler arası bir çelişmedir. Ve ezenler arası çelişmenin devrim olarak adlandırılması yanlıştır, anlamsızdır. Bu egemenlik mücadelesidir. Efendi olma mücadelesidir. Böyle bir çelişmenin de gelişme yarattığı bir yanılgıdır. Lenin, "gelişme" için "karşıtların birliği ve mücadelesi ve dönüşümüdür." der. Buraya kadar devrimin tarihi materyalist anlamına değindik.


       Şimdi devrimin siyasi anlamına geçelim. Proleter devrim,  burjuva veya burjuva-feodal devlet mekanizmasının parçalanarak ele geçirilmesi ve bu mekanizmanın yerine proleter mekanizmanın ve bir nokta duruşu kadar kısa bir sürede "bütün halkın devleti"nin ikame edilmesidir.


     Devrimin askeri stratejisi, devrimin siyasi karakterinin gerçekleştirilmesidir. Devr imin siyasi karakteri ile veya diğer bir deyişle devrimin siyasi stratejisi ile çakışmasıdır. Devrimin siyasi stratejisinin askeri strateji ile gerçekleştirilmesidir. Aske ri strateji bu yönüyle devrimin siyasi stratejisinin gerçekleştiricisi rolündedir. O nedenle devrimin bir askeri bir de siyasi çizgisi vardır. Siyasi çizgi, siyasi strateji askeri çizgi askeri strateji anlamına gelir. Siyasi strateji ile askeri strateji bir bütünün iki vazgeçilmez parçasıdır. Askeri strateji siayasi stratejiye tabidir. Siyasal stratejinin hizmetindedir. Siyasal strateji ne ise askeri strateji de ona uygun olanıdır. Siyasal strateji devrimin siyasal görevidir. Bu görevi üstlenmiştir. Bu görevin yerine getiricisidir askeri strateji. Siyasal strateji devrimin hedefini ortaya koyar, askeri strateji bu hedefi hedef alır onu ortadan kaldırmaya yönelir. Siyasal strateji devrimin ana darbesinin doğrultusunu ortaya koyar, askeri strateji buna yönelir.


     Bir başka anlatım biçimiyle şöyle diyebiliriz. Devrimin hedefi devletin ele geçirilmesidir. Bu siyasi hedeftir.


      Olayın kısa ve öz ifadesi budur. Devletin ele geçirilmesi hedefi ister istemez bu hedefe varmak için bir yola ihtiyaç duyulduğunu da gösterir.


      Burjuvazi feodal devleti ele geçirmeden önce adım adım uzun bir sürede kapitalist üretim biçimini ve kapitalist üretim ilişkilerini filizlendirdi. Ancak, o bu filizlenme ile yetinemezdi, o nedenle geniş yoksul köylü kitlelerine dayanarak şiddet yoluyla feodalleri iktidardan alaşağı etti. İşte göklere çıkarılan burjuva jakobenliğinin özü budur. Burjuvazinin feodal devleti ele geçirmesinin ve bu feodal devletin yerine burjuva devletini oturtması -o da parçalayarak oturtmuştur- budur.


       Proletarya ise burjuva ve yarı-feodal toplumda adım adım uzun bir sürede barışçıl olarak sosyalist üretimi filizlendiremez. O nedenle proletaryanın yolu sosyalist üretim biçiminin adım adım filizlenmesiyle başlamaz. Proletaryanın yolu -devleti ele geçirmesinin yolu- adım adım, uzun sürede burjuva veya burjuva-feodal devlet mekanizmasını parçalamak, bu mekanizmanın tamamen ortadan kaldırıldığı ana kadar ki sürede olabildiğince kendi mekanizmasını kurmak olmaktadır. Bunu kurması tabii ki uzun zaman alır. İşte bu uzun zamanda burjuva devlet otoritesi yer yer,kısım kısım,bölge bölge ortadan kaldırıldıkça değişik biçimlerde "bütün halkın devleti"nin veya kısa ve başlangıç bir giriş olarak proleter devletin otoritesini tesis eder.


       Emperyalist ve burjuva feodal ülkelerde proleter partinin yolu -uzun süreli savaş stratejisi- devlet otoritesini adım adım ortadan kaldırmak, adım adım bu otoriteyi parçalamak, onun yerine devrimci otoriteyi ve devrimci mekanizmayı kurmak olmaktadır.

Uzun Süreli Savaş Stratejisinin Önemi



       İçinde bulunduğumuz dönemde emperyalist ülkelerde verilen ve verilmiş olan uzun süreli legal mücadele -Genel Ayaklanma anlayışı- yolunun devrime götürmediğinin net ve berrak bir şekilde görüleceği ve bu yoldan vazgeçileceği, yerine Uzun Süreli Savaş Stratejisi'nin belirlenip uygulanacağı gerçeği belirecektir,


       Artık silahlı mücadelenin temel alınması için gerekli şart olan devrimci durumun varlığı şartı önemini kaybedecektir. İçinde bulunduğumuz dönemde Leninist devrim anlayışı yerini Maoizmin Uzun Süreli Savaş Stratejisi yoluna bırakacaktır. Maoist yolun evrensel yol olduğu, evrensel geçerlilik taşıdığı hayat tarafından günbegün doğrulanıyor ve doğrulanacaktır.


       Ancak, Uzun Süreli Savaş Stratejisi ile emperyalist ordular ve emperyalizmin cephaneliği parça parça yok edilebilir. Ancak bu yolla emperyalist tekellerin üretimine darbe indirilebilir, emperyalist mali sermayenin banka ağı işlevsiz kılınabilir. Ancak bu yolla emperyalist yönetim daireleri ve emperyalist kültür kurumları yok edilebilir. Ancak bu yolla emperyalizmin parlamentosu başına yıkılabilir. Ve ancak bu yolla emperyalizm iktisadi-siyasi-yönetsel olarak bunalıma girer. Süren dev tekel üretimi imha edilmeden, ticaretin beyni olan dev bankalar ve yöneticileri imha edilmeden, NATO karargahları ve personeli imha edilmeden, emperyalist yönetim daireleri imha edilmeden, asla ve asla bir emperyalist devlette proleter devrim yolu açık değildir.


       Proleter devrimin emperyalist ülkelerdeki yolu emperyalist kurum ve kuruluşları imha etmeden, emperyalizmin baş savunucularını imha etmeden, Uzun Süreli Savaş ile ortadan kaldırmadan proleter devrimci yol adını alamayacaktır.


       Ancak böyle bir yol emperyalizmi kaosa iter; yönetenler yönetemez, yönetilenler yönetilmek istemez hale gelir ve devrimci durum ancak bu iradi çaba sonucunda adım adım, parça parça, yer yer, bölge bölge ortaya çıkar ve tüm ülkeyi sarar. Böylesine devrimci durum aynı zamanda yarı ve yeni-sömürgelerdeki devrimleri de ateşleyen bir fitil rolü oynar.


       Emperyalist ülkelerde devlet mekanizmalarının parça parça işlevlerini kaybetmeleri dahi yarı ve yeni-sömürgelerin komprador-bürokrat burjuvalarını ve onların devletini içinden çıkılmaz durumlarla karşı karşıya bırakır. Çünkü bu ülkelerin kapitalizmi emperyalizme bağımlı bir kapitalizmdir. Baş aşağı duran, baş aşağı inşa edilmiş bir komprador kapitalizmdir. O nedenle emperyalist bunalım bu başaşağı duran kapitalizmin temsilcilerini derinden etkiler, derinden sarsar dolayısıyla devlet aynı akıbete uğrar.


       Bu nedenledir ki, emperyalist ülkelerde başlatılacak olan Uzun Süreli Savaş yarı ve yeni-sömürgelerdeki Uzun Süreli Savaş'tan daha büyük öneme sahiptir. Daha büyük sonuçlara yol açar. Daha görkemli olarak tarihe geçer. Çünkü yapılan vuruş, emperyalizmin kolları olan komprador-bürokrat burjuvaziye değil, bizzat ve bizzat emperyalizmin beyni olan tekelci burjuvaziyi hedef almıştır. Beyni hasar gören emperyalist hayvan muhakkak ki sendeler, giderek kollarındaki hakimiyeti de kaybeder. Emperyalist hayvana yapılan her vuruş işbirlikçi hayvanın da sersemlemesi demektir. Onun da sonunun gelmekte olması demektir.


Uzun Süreli Savaşın Temel Taktikleri



     Evrensel olan Uzun Süreli Savaş Stratejisi zaman ve zemine ve koşullara göre uygulanabilirlik taşıyan dokuz yöne sahiptir.


     * Bir yönüyle imhadır.


     * Bir yönüyle vuruştur.


     * Bir yönüyle kopuştur.


     * Bir yönüyle yayılıştır.


     * Bir yönüyle geliştiriştir.


     * Bir yönüyle kuruluştur.


     * Bir yönüyle teşhirdir.


     * Bir yönüyle kırıştır.


     *Bir yönüyle gizleyiştir.


     BİRİNCİSİ "İMHA"DIR; Devletin ve işbirlikçilerinin parça parça ortadan kaldırılmasıdır. Halk düşmanı sınıfların temsilcilerinin, kemikleşmi ş savunucularının ortadan kaldırılmasıdır. Rejimin işlemez hale getirilmesi için parça parça rejimin oluşturucu mekanizmasının kırılmasıdır. Rejimi rejim yapan onun ayakta kalmasını sağlayan canlı-cansız her unsurun yok edilmesidir.


     İKİNCİSİ "VURUŞ"TUR; Emperyalist veya burjuva-feodal devlete ve işbirlikçilerine yer ve zaman ve koşul gözeterek sürekli ve sistemli ve de kesikli vuruşlar düzenlemektir. Bu hareketli savaş uygulamasıdır. Bizzat çarpışma değildir, suikasttir, tuzağa  düşürerek parçalı tesirdir, kısmi etkisizleştirmedir. Vuruş sadece askeri olmadığı gibi esas olarak askeridir. Bunun dışında ekonomik, politik, kültürel,  siyasi, örgütsel vb. vuruşlar da söz konusudur.


     ÜÇÜNCÜSÜ "KOPUŞ"TUR; Burjuva-feodal yaşam tarzından kendisini kopardığı gibi emperyalist-kapitalist-feo dal sistemi de parça parça tarihten koparır. Proletarya ve yoksul kitlelerin burjuva-feodal sistemden parça parça koparılmasını hedefler. Burjuva-feodaller in halk üzerindeki egemenlik araçlarının kitle ile bağının koparılışıdır. Emperyalist hakimiyetin yarı ve yeni-sömürgelerden koparılışıdır. Zenginin yoksuldan, ezenin ezilenden sömürenin sömürülenden ebedi kopuşudur.


     DÖRDÜNCÜSÜ "YAYILIŞ"TIR ; Düşmana vuruş yapmak, onu imha etmek amacıyla, onun saflarına yayılıştır. Kitleleri askeri tarzda seferber etmek amacıyla kitle içine yayılmadır.


     BEŞİNCİSİ "GELİŞTİRİŞ"TİR ; Sınıf bilinci ile donatmak amacıyla gerillayı, kadroları, kitley i ideolojik-siyasi geliştirmedir.


     ALTINCISI "KURULUŞ"TUR ; Düşmanın otoritesinin sarsıldığı yerde, devrimin otoritesinin kuruluşudur. Düşmandan arındırılmış bölgelerde devrimci üs alanlarının kuruluşudur. Alt askeri birimden üst askeri birime doğru ilerleyen kuruluştur. Beyaz ve kızıl bölgede devrime hizmet etmesi amacıyla yapılan her örgütlenme bir kuruluştur. Lojistik destek sağlamak amacıyla yürütülen faaliyetin organize edilmiş yapısı bir kuruluştur. En alt birimi "hücre"den en üst biçimi "bütün halkın devleti"nin -devletin sınıflardan arındırıldıktan sonra dışsal bir olgu haline gelmesi nedeniyle- askeri kurmayına kadar yükselen bir uyumlu kuruluşlar bütünü olan "Yapı"nın kuruluşudur.


     YEDİNCİSİ "TEŞHİR"DİR ; Düşmanın vuruşlar, imha ve kopuş yoluyla zihinlerde yaratacağı giderek güçsüzleştiğine dair teşhirdir.


     SEKİZİNCİSİ "KIRIŞ"TIR ; Emperyalizm gerek kendi ülkesini gerekse yarı ve yeni-sömürgeleri psikolojik savaş alanı haline getirmiştir. Kırış bu psikolojik savaşı yürütenlere yönelik ve onların araçlarına yönelik vuruş ve imhadır. Bu psikolojik savaşın kırılışını sağlar.


     DOKUZUNCUSU "GİZLEYİŞ"TİR ; Gerçek gücünü, zaaflarını, güçlü yanlarını açıkça ortaya koymamaktır. Bu bakımlardan yanıltmalarda bulunmadır. Askeri eylemin, zaman ve zeminini, derecesini düşmandan gizlemedir. Yöneticiyi, komu tanı, örgütsel ve her türlü askeri bilgiyi dışarı kapalı hale getirmektir.
Uzun Süreli Savaşın Aşamaları


      Uzun Süreli Savaş üç aşamadan ibarettir. Birinci aşama stratejik savunma; ikinci aşama stratejik denge ; Üçüncü aşama stratejik saldırıdır.


       Birinci aşama en uzun süren aşamadır. Bu aşamada esas olan gerillanın kendini yaymasıdır. Kendini koruyarak geliştirmesidir. Karşılıklı  çatışmayı değil vur-kaçı uygulamasıdır. Düşman gücün etki ve denetiminin parça parça ortadan kaldırılmasıdır. Gerillanın  küçük birlikler halinde organize edilmesi ve savaşın bu küçük birliklere dayanılarak sürdürülmesidir. O nedenle başlangıçta gerillanın kitle bağı ve kitle desteği zayıftır, gerilla bu bağı ve desteği birinci aşama boyunca adım adım geliştirir. Bu aşamanın başlangıcı ve ilk zamanları gerek devlet ve gerekse silahlı mücadele karşıtları tarafından en amansız ve en acımasız eleştirilere uğrar. Devlet ve silahlı mücadele karşıtları bu ilk aşamanın başlangıcında gerillayı aynı dille itham eder. O dil "maceracı" der, o dil "kitleden kopuk terörist" der. O dil "eşkiya, çete çapulcu" der.


        İkinci aşama stratejik dengedir. Düşman gücü oldukça geriletilmiş, gerilla ise oldukça gelişmiştir. Gerilla düşman karşısında kendi rüştünü kanıtlamış durumdadır. Devrim ile karşı-devrim güçleri hemen hemen eşit güç ve desteğe sahiptir. Ne biri diğerini, ne diğeri ötekini yenebilecek durumdadır. Bir geçiş durumu söz konusudur; ya karşı-devrim güçleri insiyatifi ele alıp devrim güçlerini geriletecek ya da devrim güçleri insiyatifi ele alıp karşı-devrimi geriletecektir. Stratejik denge aşaması kurtarılmış bölgeler olan KSİ'lerin kuruluşu bakımından elverişli olanaklar sunar. Bu aşama birinci aşama olan stratejik savunma aşamasına göre daha kısa süreyi kapsar. Stratejik savunma aşaması on yıl sürecek ise stratejik denge ancak onun yarısı olan süreyi kapsar.


       Üçüncü aşama stratejik saldırı aşamasıdır. Bu aşama stratejik denge aşamasını izleyen aşamadır. Düşman insiyatifi esas olarak kaybetmiş, insiyatif devrim güçlerinin eline geçmiştir. Bu aşamada gerilla savaşı söz konusu esas biçim olmaktan çıkmış, esas biçim düzenli ordu ve düzenli savaş biçimi olmuştur. Artık yaygın ve daha büyük çapta silahlı kuvvet ile hareketli savaş uygulaması başlamıştır. Kurtarılmış bölgelerin sayısı gün gün artmakta düşman giderek daha dar alanlara mahkum olmaktadır. Ve nihayet bu aşama düşmana öldürücü ve son darbenin indirildiği aşamadır. Bu aşamanın niteliğini belirleyen ülkenin topyekün kurtarılma durumuna gelmiş olmasıdır. Ve bu aşamanın sona erişi ile birlikte ülke topyekün kurtulmuş olmaktadır.

Savaş Sanatı


       Marksistler herkesten ve herşeyden öğrenmek durumundadırlar. Ancak, öğre nmek öğrenileni yol gösterici olarak kabullenmek anlamına gelmez. Her sınıf kendi yol göstericisini kendisi yaratır. Ve yol gösterici de o sınıfı yeniden yaratır. Eski haliyle onu öldürür yeni haliyle onu tekrar yaratır. Proletarya devrim süreci boyunca ölür ve yeniden doğar. Kirli ve pis proletarya ölür tekrarında temiz, pak, ari, bilinçli ve tarihi dönüştüren proletarya olarak doğar. Bunun felsefi izahı,  "kendinde şey"in "bizim için şey"e dönüşümüdür.


       Politika ve onun kaynağı olan iktisadi ilişkiler nasıl her sınıf için özgünlük taşıyorsa, politikanın devamı ve sürdürücüsü olan, politikanın gerçekleştiricisi olan savaş olgusu da evrensel olduğu gibi özgündür de. İşte bu özgünlük onun sınıfsal oluşundan doğmaktadır. Bir TzSun u, bir Carl von Clausewitz'de savaş üzerine dikkate değer anlayışlar, strateji ve taktikler ortaya koymuşlardır. Ancak önemli olan bunun hangi sınıfın karakterine uygun düşen bir ekol olduğudur. Marks, Clausewitz hakkında şöyle der : "Blücher vesilesiyle Clausewitz'i bir nebze okudum. Adamın zekaya yaklaşan bir sağduyusu var." ( Aktaran, Clausewitz, Savaş Üzerine, May Yayınları, Nisan 1975, s.15) Ve yine Lenin Clausewitz ile ilgili olarak şöyle demektedir: "Clausewitz en derin askeri yazarlardan biri, en büyük, en ilgi çekici savaş tarihçisi ve filozoflardan biri, temel düşünceleri bugün tartışmasız her düşünürün ortak malı olan bir yazardır." (Adı geçen eser, s.16-17)


       Bir iktisadi görüşü, bir politikası, bir felsefesi olan proletaryanın bir savaş stratejisi de olmak zorundadır. Proletaryanın savaş stratejisi proletaryaya özgü olduğundan bir feodal veya bir burjuva sınıfın savaş stratejisinden farklı olmak zorundadır. Politikadaki farklılık, savaş stratejisindeki farklılığı da beraberinde getirir. Her sınıfa uygun düşen bir politika ve her sınıfa uygun düşen bir savaş stratejisi vardır.


     Burjuvazinin Uzun Süreli Savaş Stratejisini benimseyip uygulamaya geçirmesi akla ve mantığa aykırıdır. Aynı şekilde proletaryanın da tekelci kapitalizmin dünya savaşı stratejisi olan hegemonik emperyalist savaş stratejisini benimseyip uygulaması düşünülemez. Bu konuda yol gösterici anlamda, Peru Komünist Partisi önderi Gonzalo'yu dinleyelim:


       "Başlangıç noktamız şudur: her sınıfın kendi özgül savaş biçimi, dolayısıyla kendi stratejisi vardır. Proletarya da kendi savaş stratejisini, halk savaşını yaratmıştır. Ve bu üstün bir stratejidir. Burjuvazi bundan üstün bir stratejiye hiçbir zaman sahip olamaz. Bundan da öte proletaryanınkinden daha gelişmiş bir strateji hiç bir zaman varolamayacaktır. Bu dünyadaki askeri süreçlerin incelenmesi meselesidir. Her sınıf daima kendi savaşma biçimini ve kendi stratejisini yaratmıştır. Ve her zaman, üstün olan strateji, kendisinden geri olanını mağlup etmiştir. Ve yeni sınıf her zaman üstün stratejiye sahiptir, halk savaşı budur. Bunun ispatı mevcuttur. Bunu şu şekilde ifade eden askeri tahlilciler vardır. Komünistler, ilkeler ini uyguladıklarında, hiçbir zaman tek bir savaş kaybetmemişlerdir." (Gonzalo Konuşuyor, Belge Yayınları, Birinci Baskı, Ocak 1993, s.36)


       Savaş stratejisinin mekanik uygulanışının iki tezahürü ortaya çıkmıştır. Birincisi uygulamaya geçişin gerekli ve yeterli hazırlık sürecinin ihmali sonucu uygulanmış olanı aynen tekrarlama şeklindedir. İkincisi ise savaş stratejisinin politik stratejiye bağımlılığının görülmemesi ve uygulamaya geçilen alanda baş çelişkinin ulusal çelişki olmasına rağmen yanlış tespit olarak baş çelişkinin feodalizm-halk çelişkisi olarak değerlendirilmesidir. Elbet teki bu durumda başarı söz konusu olamazdı ve olmadı da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder