İktidarı Ele Geçirmenin İki Yolu
Geçmişten günümüze süregelen devrimci mücadelelerin temel ve en esaslı gerçeği, iktidarın namlunun ucunda olduğudur. Ve her

Birincisi; Genel Ayaklanma Stratejisi
İkincisi; Uzun Süreli Savaş Stratejisi.
Birincisi; Büyük Ekim Devrimi, Arnavutluk Devrimi, Yugoslav Devrimi, Romanya Devrimi, Doğu Almanya Devrimi vb.. tarafından doğrulanmıştır.
İkincisi; Çin Devrimi, Kampuchea Devrimi, Vietnam Devrimi, Kore Devrimi tarafından doğrulanmıştır.

Bu stratejiler hangi tarihsel koşullarda uygulanmışlardır? İlk Genel Ayaklanma 1871 Paris Komünü'ne yol açan Genel Ayaklanma olup en kısa iktidara egemen oluş ile noktalanmıştır. İktidar süresi ancak 3,5 ay olabilmiştir. Bu dönem serbest rekabetçi kapitalizm dönemidir. En az 250 yıllık serbest rekabetçi kapitalizm döneminde bir tek 1871 Genel Ayaklanmasının düzenlenmiş olması o dönemde bu ayaklanma yolunun genel geçerliliği olmayan istisnai bir rol oynayan strateji olduğunu göstermiştir. Üç yüz yıllık serbest rekabetçi kapitalizm döneminde bu stratejik hattın benimsenmiş olması devrimlerin yolunu tıkayan bir hattın benimsenmiş olması anlamını taşımaktadır.
Genel Ayaklanmanın yaşandığı ikinci tarihsel dönem, emperyalizm dönemidir. Ve emperyalizm döneminin emperyalist savaş koşullarının hüküm sürdüğü devredir. Emperyalizm döneminde meydana gelmiş olan genel ayaklanmalar, emperyalist savaş yıllarına veya emperyalist savaşın sona erişini izleyen ilk yıllara rastlamaktadır. Bu neden böyle olmaktadır? Çünkü Genel Ayaklanma Stratejisinin uygulanması için gerekli koşullar, çok belirgin olarak ancak o zaman ortaya çıkmaktadır. Bunun dışındaki koşullarda bir başka Genel Ayaklanmaya rastlanmamaktadır. Genel Ayaklanma emperyalist dünya savaşına endekslenmiş olmaktadır.
Esas Akım Devrim ve Esas Akım Savaş süreçlerinin emperyalizm çağı için genel geçerlilik taşıyan ilkeler olarak saptanmasında Genel Ayaklanmaların Esas Akım Savaş dönemine uygun düşüyor olması da tayin edici rol oynamıştır.
Lenin Ve Genel Ayaklanma
Lenin usta, Genel Ayaklanma Stratejisinin silahlı mücadele aşamasının uygulanabilmesi için objektif nedenlerin varolması gerektiğini ileri sürer, söz konusu objektif nedenlere devrim durumu adını verir.
Genel Ayaklanma Stratejisinde silaha başvurmadan önce objektif nedenlerin varolması gerekmektedir.
Objektif nedenlerin varolması süreci içinde çalışma tarzı ve mücadele anlayışı temel farklılık arzetmektedir. Temel farklılık silahın kullanılmıyor olmasında ifadesini bulur. Objektif nedenlerin oluşması sürecinde mücadele silahsız biçimde sürer. Propaganda, ajitasyon yayın faaliyeti, dernek çalışması, miting vb. daima barışçıl silahsız biçimler olarak mücadelenin sürecinde yer alırlar. Lenin'in formülasyonuna bakalım: "Marksisler için devrime elverişli bir durum olmaksızın bir devrim imkansızdır. Üstelik her devrimci durum da devrime yol açmaz. Genel anlamda bir devrim durumunun belirtileri nelerdir. Şu üç ana belirleyiciyi sıralarsak bizce yanılmış olmayız. 1. Hakim sınıflar için bir değişiklik yapmaksızın hakimiyetlerini sürdürmek imkansız hale geldiği zaman, 'üstteki sınıflar' arasında şu ya da bu şekilde bir buhran olduğu zaman; hakim sınıfın politikasındaki bu buhran, ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve kırgınlıklarının ortaya dökülmesini sağlayacak bir gedik açtığı zaman; bir devrimin olması için çoğu zaman 'alttaki sınıfların' eski biçimde yaşamak 'istememeleri' yeterli değildir; 'üstteki sınıfların da eski biçimde yaşayamaz hale gelmeleri' gerekir. 2. Ezilen sınıfların sıkıntıları ve ihtiyaçları dayanılmaz hale geldiği zaman. 3.Yukarıdaki sebeplerin sonucu olarak barışta soyulmalarına hiç seslerini çıkartmadan katlanan ama ortalığın karıştığı zamanlarda hem buhranın yarattığı şartlarla ve hem de bizzat 'üstteki sınıfların' bağımsız tarihi bir eyleme sürüklemeleriyle kitlelerin faaliyetinde oldukça büyük artış olduğu zaman
Lenin usta, Genel Ayaklanma Stratejisinin silahlı mücadele aşamasının uygulanabilmesi için objektif nedenlerin varolması gerektiğini ileri sürer, söz konusu objektif nedenlere devrim durumu adını verir.
Genel Ayaklanma Stratejisinde silaha başvurmadan önce objektif nedenlerin varolması gerekmektedir.
Objektif nedenlerin varolması süreci içinde çalışma tarzı ve mücadele anlayışı temel farklılık arzetmektedir. Temel farklılık silahın kullanılmıyor olmasında ifadesini bulur. Objektif nedenlerin oluşması sürecinde mücadele silahsız biçimde sürer. Propaganda, ajitasyon yayın faaliyeti, dernek çalışması, miting vb. daima barışçıl silahsız biçimler olarak mücadelenin sürecinde yer alırlar. Lenin'in formülasyonuna bakalım: "Marksisler için devrime elverişli bir durum olmaksızın bir devrim imkansızdır. Üstelik her devrimci durum da devrime yol açmaz. Genel anlamda bir devrim durumunun belirtileri nelerdir. Şu üç ana belirleyiciyi sıralarsak bizce yanılmış olmayız. 1. Hakim sınıflar için bir değişiklik yapmaksızın hakimiyetlerini sürdürmek imkansız hale geldiği zaman, 'üstteki sınıflar' arasında şu ya da bu şekilde bir buhran olduğu zaman; hakim sınıfın politikasındaki bu buhran, ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve kırgınlıklarının ortaya dökülmesini sağlayacak bir gedik açtığı zaman; bir devrimin olması için çoğu zaman 'alttaki sınıfların' eski biçimde yaşamak 'istememeleri' yeterli değildir; 'üstteki sınıfların da eski biçimde yaşayamaz hale gelmeleri' gerekir. 2. Ezilen sınıfların sıkıntıları ve ihtiyaçları dayanılmaz hale geldiği zaman. 3.Yukarıdaki sebeplerin sonucu olarak barışta soyulmalarına hiç seslerini çıkartmadan katlanan ama ortalığın karıştığı zamanlarda hem buhranın yarattığı şartlarla ve hem de bizzat 'üstteki sınıfların' bağımsız tarihi bir eyleme sürüklemeleriyle kitlelerin faaliyetinde oldukça büyük artış olduğu zaman
"Sadece tek tek grupların ve partilerin değil, münferit sınıfların iradesinden de bağımsız olan bu objektif değişmeler olmaksızın, genel olarak bir devrim imkansızdır. Bu objektif değişikliklerin tümüne birden devrim durumu denilmektedir." V.İ.Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Sol Yayınları,
Emperyalist savaşın ortaya çıkardığı bu özellikler emperyalizm döneminin savaş devresinin özgül karakteristiği kendini "üç ana belirleyicinin" Rusya'da somut olarak ortaya çıkarmasında göstermiştir.
Emperyalist Savaş Döneminin Özel Karakteristiği
Bir kez daha belirtmeliyiz:
Emperyalizm döneminin savaş devresinin özgül karakteristiğidir "üç ana belirleyici".
Mao Tse-toung usta "Savaş devrime yol açar" derken, işte bu özgül karakteristik üç ana belirleyici nedeniyle böyle bir saptama
yapıyordu.
Gerçekten Rusya'da emperyalist savaş, iç savaşa dönüştürülerek devrim başarı sağlamıştır. Osmanlı topraklarında ise düzenlenen iç savaş değil, anti-sömürgeci Kurtuluş Savaşı olmuştur. Çünkü ülke yarı-sömürgelikten sömürge durumuna getirilmiş ve bu nedenle baş çelişme ulusal çelişme olmuştur. Baş düşman da işgalci emperyalist güçler. Anti-sömürgeci Kurtuluş Savaşı'nın ardından devrimci iç savaş dönemi yaşanmamıştır. Çünkü anti-sömürgeci savaşın önderliğini daha baştan itibaren askeri bürokrat burjuvazi, ticaret burjuvazisi ve toprak ağalığı ittifakından oluşan korporatist milliyetçi yapı ele geçirmiştir.
Emperyalizm döneminin savaş devresinin özgül karakteristiğidir "üç ana belirleyici".
Mao Tse-toung usta "Savaş devrime yol açar" derken, işte bu özgül karakteristik üç ana belirleyici nedeniyle böyle bir saptama

Gerçekten Rusya'da emperyalist savaş, iç savaşa dönüştürülerek devrim başarı sağlamıştır. Osmanlı topraklarında ise düzenlenen iç savaş değil, anti-sömürgeci Kurtuluş Savaşı olmuştur. Çünkü ülke yarı-sömürgelikten sömürge durumuna getirilmiş ve bu nedenle baş çelişme ulusal çelişme olmuştur. Baş düşman da işgalci emperyalist güçler. Anti-sömürgeci Kurtuluş Savaşı'nın ardından devrimci iç savaş dönemi yaşanmamıştır. Çünkü anti-sömürgeci savaşın önderliğini daha baştan itibaren askeri bürokrat burjuvazi, ticaret burjuvazisi ve toprak ağalığı ittifakından oluşan korporatist milliyetçi yapı ele geçirmiştir.
Emperyalist savaş döneminde görülen özellikler, emperyalist savaş öncesi dönemin özellikleri ile benzerlik arzetmez. Emperyalist savaşta bu savaşa katılmış olan ve yenilme durumuna gelmek üzere olan veya yenilmiş olan emperyalist dönemin egemenleri artık iktisadi-siyasi-örgütsel bakımlardan hemen hemen tamamen egemenliklerini kaybetme durumuna gelirler. Geniş halk kitleleri yeni bir arayış içine girerler. Artık eskilerden umudu kesilir. Diğer emperyalist güç ve güçler devletin her alandaki organize varlığına önemli derecede hasar vermiştir.
Ekonomi askerileştirilmek zorunda kalındığından iktisadi yaşam ani bir şok iktisat politikası ile karşı karşıya kalmıştır. Barış döneminin yarattığı ruhsal atmosferin yerini savaş döneminin yarattığı gerilim dolu ruhsal atmosfer almıştır. Barış döneminin rutin işleyen alışkanlık halini almış günlük yaşamının yerini inişli-çıkışlı, alışkanlıkların kırılmaya uğradığı günlük yaşam almıştır. Gelecek belirsizliği ve kaygısı hem üsttekileri hem de alttakileri saran ve sıkan bir cenderedir adeta. İhtiyaçlar değişmiş, değişen ihtiyaçlarda da kıtlık başgöstermiştir. Ve bu yaşamı dayanılmaz kılmada önemli bir faktör haline gelmiştir. Yaşam adeta bir emir komuta zincirine bağlı haldedir. Normal yaşamın yerini savaşın askeri yasaları almıştır. Sivil yaşama alışmış kitlelerin savaşın yarattığı askeri yasaları almıştır. Sivil yaşama alışmış kitlelerin savaşın yarattığı askeri yasalar uyum sağlamasını güçleştirmiş, bir halden diğer hale geçiş kitlede uyumsuzluğa yol açmış, tepkiler artmıştır. Emperyalist savaş sürecinin özgül karakteristik görünümleri bu durumlar ve daha nice benzeri durumlardır. Bunların tümünü göz önüne aldığımızda ve Lenin'in devrimin objektif nedenleri saptamaları ile kıyasladığımızda ulaştığımız sonuç her ikisinin büyük benzerlikler gösterdiği önemli çakışmalar sunduğudur.
Yani objektif nedenler hazırdır, önemli olan sübjektif koşulların varolup varolmadığıdır artık devrimin başarıya ulaşması için. Sübjektif koşul, elbette devrime önderlik edecek bir partinin varlığı ve bu partinin doğru bir siyasi-askeri çizgisinin varlığından başka bir şey değildir.
İkinci Dünya Savaşı Ve Genel Ayaklanma
İkinci emperyalist dünya savaşı sürecinde de dev sosyalist bloğun doğmasının objektif şartları emperyalist savaş tarafından yaratıldı. Ve sübjektif koşulların varlığı devrimci durumu devrimlerle sonuçlandırdı.
Ve yine belirtmeliyiz:
Mao Tse-toung'un ünlü sözüdür: "Ya devrimler savaşı önler, ya da savaş devrimlere yol açar."
1950'lerden bu yana meydana gelen hiçbir devrimin Genel Ayaklanma yolunu izlememiş olması, bunun yerine devrimlerin Uzun Süreli Savaş yoluyla başarılmış olması İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Üçüncü Dünya Savaşı'nın patlak vermemesi nedeniyledir.
Çıkardığımız sonuç şu olmaktadır: Emperyalist dünya savaşı, devrimin Genel Ayaklanma yoluyla gerçekleştirilmesinin objektif koşullarını yaratır. Dünya savaşı dışında Genel Ayaklanma yoluyla devrim yapmanın objektif koşulları oluşmamaktadır.
Çıkardığımız bu sonuç hem Lenin'in devrimci durum saptaması olan "üç ana belirleyici" kriteri ile uyum halinde ve çelişmemektedir. Hem de bu sonuç her iki dünya savaşı pratiği tarafından doğrulanmış, pratik değer taşıyan sonuçtur.
Devrimci Durumun Ortaya Çıkmasını Önleyen Diğer Önemli Nedenler
Bizi bu sonuca götüren diğer önemli nedenler olarak da on bir maddeden söz edebiliriz.
1. Leninist devrim anlayışının temelinde devrimin emperyalizmin en zayıf halkasında meydana geleceği tezi yatar. Emperyalizm çağında tek tek milli ekonomiler tek tek milli ekonomiler olmaktan çıkmış, emperyalist zincirin halkaları haline gelmiştir. Emperyalizm bu "milli" ekonomileri -halkaları- himaye, denetim ve sömürüsü altına almıştır. Bu halkaların varlık şartı emperyalizmin varlık şartı haline gelmiştir. O nedenle emperyalizm biri ya da birkaçının zayıf halka haline gelmesine göz yummaz. Ancak onun iradesi dışında zayıf halkaların ortaya çıkması söz konusu olabilir. Bu da yalnızca dünya savaşı koşullarında mümkündür. Bu halkalar savaş koşulları dışında ,kendiliğinden zayıf halka haline gelmediğinden Genel Ayaklanma yaratılamaz. Emperyalist dünya savaşı şartı ile zayıf halkanın yaratılması veya ortaya çıkması arasında böylesine sıkı bir bağ vardır. Zayıf halka, devrimin objektif koşullarının varlığı, devrimci durumun varlığı ile aynı anlama gelmektedir.
2. İktisadi yaşamda işleyen eşit olmayan gelişme yasası emperyalist savaş süreci dışında kalan süreçte farklı sınıfları farklı biçimde etkilemekte (aynı etki savaş sürecinde görülmemekte) bunalımın genel olmasını önlemektedir.
3. Görünüşte de olsa bir parlamenter rejim işlemektedir. Kitlelerde bu parlamentarizm sayesinde düzen içi çözüm olan sandığa yönelme eğilimi alışkanlık haline gelmiştir. Kitlelere binbir vaat ile sahte seçenek sunma imkanı söz konusudur.
4. Rejimin tehlikeye girmesi durumunda veya rejimin parlamenter yoldan gerçekleştirmesi mümkün olmayan girişimleri gerçekleştirmek istemesi durumunda gündeme gelen darbe yöntemidir. Oluşmuş olan halkın muhalefeti, silahlı mücadele temelinde oluşmadığından darbe ile kısa sürede etkisiz hale getirilebilmekte ve ardından yoğun bir depolitizasyon süreci başlatılmaktadır.
5. Milliyetçi korporatist bilincin kitlelere her daim şırınga ediliyor olması vatan, millet, devlet gibi en temel konularda bilinç saptırması yaratmaktadır. Korporatist Kemalizmin sol düşünce zannedilmesi, geniş aydın kitlenin gerçek anlamda devrim saflarında yer almasını önlemektedir.
6. Proletaryanın, ve teknik işlerde çalışan kafa ve kol emekçilerinin bir bölümünün yüksek ücret yoluyla satın alınması proleter-emekçi kitlenin bölünmesine yol açmaktadır. Bir proleter kaymak tabaka yaratılmaktadır. Ve bir de profesyonel sendikacılık yoluyla, işçi olan sendika temsilcileri kısa sürede satın alınarak kaymak tabakaya dahil edilmektedir.
7. Proletaryanın sendikal faaliyetini devlet yanlısı olmayan bir tek sendikada sürdürmesi önlenmektedir. Bunun yerine planlı olarak sendikal parçalanma geçirilmektedir. Sendikal parçalanmada İslamcı gerici Hak-İş, ırkçı-faşist MİSK devlet-patron yanlısı Türk-İş önemli rol oynamaktadır.
8. Dini ideoloji rejimin kuruluşundan itibaren denetime alınmış olması nedeniyle korporatist faşist egemenler tarafından bir araç olarak kullanılmaktadır. Bundan amaç devrimci ideolojinin yayılmasını önlemektir. Rejim, korporati st
Kemalizmi aydınlanma düşüncesi gibi gösterdiği için dini ideolojinin
karşısında Marksist-Leninist alternatif yaratılmasını önlemekte ML
ideolojiye yakın unsurları kendi safında toplayarak devlet şemsiyesi
altında suni ayrımı körüklemektedir. Devletin temsilcileri her zaman
devrimci unsurlara karşı dini ideolojiyi savunanları ve halkın dini
ideolojinin etkisi altında kalmış kesimini kullanmıştır. Bu kullanımda en
büyük rolü de Kemalist korporatist faşist general Kenan Evren
oynamıştır. Kemalist korporatist rejim zengin-yoksul, gerici-devrimci,
işbirlikçi-yurtsever gibi temel ayrımların gündemden uzaklaştırılması
için laik ve anti-laik ayrımını birçok dönem gündemde tutarak bilinç
karartmaktadır.
9. Rejimin kuruluşundan itibaren yasaların anti-demokratik içerikle donatılması söz konusudur. Anti-demokratik yasalar, kitlelerin demokratik taleplerinin dile getirilmesini önemli ölçüde etkilemekte, demokratik kitle örgütlerinin tabandan güç alarak örgütlenmesinin önünde esaslı bir engel teşkil etmektedir. Egemen rejimin ilk partisi de demokrat ve sol kisveye bürünerek halkın ve gerçek aydınların bu yasalara karşı bağımsız bir şekilde mücadele etmesini önlemek amacıyla kitleyi kendi şemsiyesi altında toplama ve böylece etkisizleştirme stratejisi uygulamaktadır. Bugün SHP'nin rolü budur. Korporatist faşist rejimin temel dayanaklarından biri olan bu parti ve onun önceleri demokrat-yurtsever ilerici maske ile kendi gerçek yüzünü gizlemekte kendi gerçek işlevi olan rejimin ayakta kalmasını sağlamaya çalışmaktadır.
10. Yeni-sömürgeci ilişkilerin bir parçası olarak NATO düzleminde ilişki kurulması nedeniyle ordunun zayıflamasının değil tam tersine dışa bağımlılık temelinde de olsa güçlenmiş olması söz konusudur. Bunun yanı sıra kontr-gerillanın devamlı işlevini sürdürüyor olması da etkili olmaktadır.
11. Korporatist devletin ekonomiyi karma ekonomiden devlet kapitalizmi ağırlıklı ekonomiye, devlet kapitalizmi ağırlıklı ekonomiden liberal ekonomiye dönüştürme esnekliğine sahip olması nedeniyle iktisadi çıkmazına çözüm yolları bulabilme olanaklarının varlığı da rol oynamaktadır.
Elbette bu maddeler daha fazla sayıdadır. Ancak ve özellikle sıraladığımız bu on bir madde devrimci durumun ortaya çıkmasına engel olmaktadır. Buna bağlı olarak da genel ayaklanma stratejisinin uygulanabilirliği ortadan kalkmaktadır.
Dikkat edilirse on bir olgu Üçüncü Dünya ülkeleri olan yarı-sömürge ve yeni-sömürgelerde birçok yönü ile görülmektedir. Hatta burada bulunmayan daha önemli rol oynayan bazı başka olgular diğer ülkelerde mevcut durumdadır.
Ve şu belirlemeyi yaptığımızda sanırız yanılmış olmuyoruz. Genel olarak Üçüncü Dünya'da egemen olan rejimler askeri bürokratik rejimlerdir. İster bunlar darbe ile iktidar olmuş olsunlar, isterse görünürde parlamenter sistem varlığını sürdürüyor olsun daima açıkça veya yarı-açık şekilde generallerin ve büyük bürokrasinin elindedir. Faşizm bu ülkelerin kaderi gibidir.
İkinci emperyalist dünya savaşı sürecinde de dev sosyalist bloğun doğmasının objektif şartları emperyalist savaş tarafından yaratıldı. Ve sübjektif koşulların varlığı devrimci durumu devrimlerle sonuçlandırdı.
Ve yine belirtmeliyiz:
Mao Tse-toung'un ünlü sözüdür: "Ya devrimler savaşı önler, ya da savaş devrimlere yol açar."
1950'lerden bu yana meydana gelen hiçbir devrimin Genel Ayaklanma yolunu izlememiş olması, bunun yerine devrimlerin Uzun Süreli Savaş yoluyla başarılmış olması İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Üçüncü Dünya Savaşı'nın patlak vermemesi nedeniyledir.
Çıkardığımız sonuç şu olmaktadır: Emperyalist dünya savaşı, devrimin Genel Ayaklanma yoluyla gerçekleştirilmesinin objektif koşullarını yaratır. Dünya savaşı dışında Genel Ayaklanma yoluyla devrim yapmanın objektif koşulları oluşmamaktadır.

Çıkardığımız bu sonuç hem Lenin'in devrimci durum saptaması olan "üç ana belirleyici" kriteri ile uyum halinde ve çelişmemektedir. Hem de bu sonuç her iki dünya savaşı pratiği tarafından doğrulanmış, pratik değer taşıyan sonuçtur.
Devrimci Durumun Ortaya Çıkmasını Önleyen Diğer Önemli Nedenler
Bizi bu sonuca götüren diğer önemli nedenler olarak da on bir maddeden söz edebiliriz.
1. Leninist devrim anlayışının temelinde devrimin emperyalizmin en zayıf halkasında meydana geleceği tezi yatar. Emperyalizm çağında tek tek milli ekonomiler tek tek milli ekonomiler olmaktan çıkmış, emperyalist zincirin halkaları haline gelmiştir. Emperyalizm bu "milli" ekonomileri -halkaları- himaye, denetim ve sömürüsü altına almıştır. Bu halkaların varlık şartı emperyalizmin varlık şartı haline gelmiştir. O nedenle emperyalizm biri ya da birkaçının zayıf halka haline gelmesine göz yummaz. Ancak onun iradesi dışında zayıf halkaların ortaya çıkması söz konusu olabilir. Bu da yalnızca dünya savaşı koşullarında mümkündür. Bu halkalar savaş koşulları dışında ,kendiliğinden zayıf halka haline gelmediğinden Genel Ayaklanma yaratılamaz. Emperyalist dünya savaşı şartı ile zayıf halkanın yaratılması veya ortaya çıkması arasında böylesine sıkı bir bağ vardır. Zayıf halka, devrimin objektif koşullarının varlığı, devrimci durumun varlığı ile aynı anlama gelmektedir.
2. İktisadi yaşamda işleyen eşit olmayan gelişme yasası emperyalist savaş süreci dışında kalan süreçte farklı sınıfları farklı biçimde etkilemekte (aynı etki savaş sürecinde görülmemekte) bunalımın genel olmasını önlemektedir.
3. Görünüşte de olsa bir parlamenter rejim işlemektedir. Kitlelerde bu parlamentarizm sayesinde düzen içi çözüm olan sandığa yönelme eğilimi alışkanlık haline gelmiştir. Kitlelere binbir vaat ile sahte seçenek sunma imkanı söz konusudur.
4. Rejimin tehlikeye girmesi durumunda veya rejimin parlamenter yoldan gerçekleştirmesi mümkün olmayan girişimleri gerçekleştirmek istemesi durumunda gündeme gelen darbe yöntemidir. Oluşmuş olan halkın muhalefeti, silahlı mücadele temelinde oluşmadığından darbe ile kısa sürede etkisiz hale getirilebilmekte ve ardından yoğun bir depolitizasyon süreci başlatılmaktadır.
5. Milliyetçi korporatist bilincin kitlelere her daim şırınga ediliyor olması vatan, millet, devlet gibi en temel konularda bilinç saptırması yaratmaktadır. Korporatist Kemalizmin sol düşünce zannedilmesi, geniş aydın kitlenin gerçek anlamda devrim saflarında yer almasını önlemektedir.
6. Proletaryanın, ve teknik işlerde çalışan kafa ve kol emekçilerinin bir bölümünün yüksek ücret yoluyla satın alınması proleter-emekçi kitlenin bölünmesine yol açmaktadır. Bir proleter kaymak tabaka yaratılmaktadır. Ve bir de profesyonel sendikacılık yoluyla, işçi olan sendika temsilcileri kısa sürede satın alınarak kaymak tabakaya dahil edilmektedir.
7. Proletaryanın sendikal faaliyetini devlet yanlısı olmayan bir tek sendikada sürdürmesi önlenmektedir. Bunun yerine planlı olarak sendikal parçalanma geçirilmektedir. Sendikal parçalanmada İslamcı gerici Hak-İş, ırkçı-faşist MİSK devlet-patron yanlısı Türk-İş önemli rol oynamaktadır.
8. Dini ideoloji rejimin kuruluşundan itibaren denetime alınmış olması nedeniyle korporatist faşist egemenler tarafından bir araç olarak kullanılmaktadır. Bundan amaç devrimci ideolojinin yayılmasını önlemektir. Rejim, korporati
9. Rejimin kuruluşundan itibaren yasaların anti-demokratik içerikle donatılması söz konusudur. Anti-demokratik yasalar, kitlelerin demokratik taleplerinin dile getirilmesini önemli ölçüde etkilemekte, demokratik kitle örgütlerinin tabandan güç alarak örgütlenmesinin önünde esaslı bir engel teşkil etmektedir. Egemen rejimin ilk partisi de demokrat ve sol kisveye bürünerek halkın ve gerçek aydınların bu yasalara karşı bağımsız bir şekilde mücadele etmesini önlemek amacıyla kitleyi kendi şemsiyesi altında toplama ve böylece etkisizleştirme stratejisi uygulamaktadır. Bugün SHP'nin rolü budur. Korporatist faşist rejimin temel dayanaklarından biri olan bu parti ve onun önceleri demokrat-yurtsever ilerici maske ile kendi gerçek yüzünü gizlemekte kendi gerçek işlevi olan rejimin ayakta kalmasını sağlamaya çalışmaktadır.
10. Yeni-sömürgeci ilişkilerin bir parçası olarak NATO düzleminde ilişki kurulması nedeniyle ordunun zayıflamasının değil tam tersine dışa bağımlılık temelinde de olsa güçlenmiş olması söz konusudur. Bunun yanı sıra kontr-gerillanın devamlı işlevini sürdürüyor olması da etkili olmaktadır.
11. Korporatist devletin ekonomiyi karma ekonomiden devlet kapitalizmi ağırlıklı ekonomiye, devlet kapitalizmi ağırlıklı ekonomiden liberal ekonomiye dönüştürme esnekliğine sahip olması nedeniyle iktisadi çıkmazına çözüm yolları bulabilme olanaklarının varlığı da rol oynamaktadır.
Elbette bu maddeler daha fazla sayıdadır. Ancak ve özellikle sıraladığımız bu on bir madde devrimci durumun ortaya çıkmasına engel olmaktadır. Buna bağlı olarak da genel ayaklanma stratejisinin uygulanabilirliği ortadan kalkmaktadır.
Dikkat edilirse on bir olgu Üçüncü Dünya ülkeleri olan yarı-sömürge ve yeni-sömürgelerde birçok yönü ile görülmektedir. Hatta burada bulunmayan daha önemli rol oynayan bazı başka olgular diğer ülkelerde mevcut durumdadır.
Ve şu belirlemeyi yaptığımızda sanırız yanılmış olmuyoruz. Genel olarak Üçüncü Dünya'da egemen olan rejimler askeri bürokratik rejimlerdir. İster bunlar darbe ile iktidar olmuş olsunlar, isterse görünürde parlamenter sistem varlığını sürdürüyor olsun daima açıkça veya yarı-açık şekilde generallerin ve büyük bürokrasinin elindedir. Faşizm bu ülkelerin kaderi gibidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder