18 Temmuz 2012 Çarşamba


   AŞILMIŞ BİR DÖNEM
 

   [ Aşağıda yer alan Aşılmış Bir Dönem başlıklı yazı Aydınlık Yol dergisinin Nisan 1992 tarihli 3. sayısında Ragıp Boysan adıyla yayınlanmıştır. Aradan 19 yıl geçmesine rağmen yazıda herhangi değişiklik yapmayı gerektirecek ne teorik ne de politik bir durum değişmesi görmediğimden yazıyı aynen yayınlıyorum. Ve bu yazı Aydınlık Yol dergisinin temel görüşlerini yansıtması ve halen değişikliğe uğramasına gerek duyulmadığı için gurur duyduğum bir yazıdır. ]


    Hayvanlar aleminin sistemi emperyalizmin başını çeken baş hayvanın en büyük korkusu ne olmuştur? Sınıf mücadeleleri tarihi bunu bize somut olarak göstermektedir.
    Baş hayvan, üç temel olgu karşısında irkilmekte, azgınca saldırıya geçmekte, iğrenç planlar yapmakta ve eceli gelen köpek gibi tir tir titremekte ve akıbetini göre göre titreme nöbetleri o gülünesi telaşıyla birleşerek onu bir palyaço komikliğine büründürmektedir.
    Ülkelerin bağımsızlık, ulusların kurtuluş, halkların devrim isteğinden oluşan büyük genel akım dünya halklarının güzel geleceği kurmak için vazgeçemeyecekleri üç temel silahtır.

    Üç başlı büyük genel akımın ana yönünü halkların devrim isteği oluşturmaktadır. Ve bu yön büyük öğretmen Mao Tse-toung'un günümüzde siyasi iktidarı ele geçirmede başka alternatifi bulunmayan, tek ve en esaslı seçenek olan Halk Savaşı'nı esas aldığı takdirde başarıya ulaşmakta ve bu başarı sınıfların ortadan kaldırıldığı, zengin ve yoksulun bulunmadığı kollektivist sosyalist rejim ile taçlandığı zaman yenilmezliğe ulaşmaktadır.
    Artık günümüzde üç büyük gerçeği görmenin ve kavramanın zamanı gelmiştir. Günümüzde Paris Komünü ve Sovyet tipi Genel Ayaklanmalar iktidarı ele geçirmenin biricik yolu olmaktan çıkmıştır. Büyük Ekim Devrimi'nden sonra Esas Akımın Savaş olduğu ikinci emperyalist savaş sürecini de içeren dönem haricinde hiçbir devrim Genel Ayaklanma yolunu izlememiştir. Genel Ayaklanma yaratarak iktidarı ele geçirmeyi hedef alan partiler daima başarısızlığa uğramışlardır. Şefik Hüsnülerin başarısızlığının temelinde yatan da bu olmuştur. Onlar Genel Ayaklanma yaratmanın yolunu hazırlayan çalışma tarzı ve mücadele anlayışına sahip olduklarından 1951 Tevkifatı'ndan sonra  "Parti" lerinin ömrü dahi son bulmuştur. Ancak, onlar dürüst devrimci önderler olarak tarihte yer almışlardır.

    Yakup Demir - İsmail Bilenleri sol içi saymadığımızdan onların Genel Ayaklanma yaratma yolunda mücadele ettiklerinden söz etmek yaşanan gerçeğe uygun düşmeyeceği kanısındayız. Onlar Rus Sosyal Hayvan Emperyalizminin ülkemizdeki baş piyonları konumundaydılar. Onların bugünkü takipçilerinin halleri ise bir ibret belgesi olarak bize çok şey öğretmektedir.

    Orta yolculuğun Mahir Çayan kanadına gelince onlar halk savaşını benimsediklerini iddia etmektedirler. Fakat yirmi küsur yıllık tarihlerinde hiçbir zaman Halk Savaşı düzenleme durumuna gelmemişlerdir. Onların Halk Savaşı anlayışı ile Mao Tse-toung'un Halk Savaşı anlayışı birbirine karıştırılmamalıdır. Onların uluslararası dayanakları ve kaynakları hiçbir zaman uluslararası komünist hareket içinde yer almamış olan Regis Debray, Marighuella, Douglos Brovo, Che olmuştur. Onların gerçek konumu proleter devrimin düşmanı oluşları da değildir. Onlar proleter devrimin müttefikidirler ve sınıf konumlanışları gereği asla proletarya önderi olamazlar.
    Orta yolculuğun diğer kanadı olan Enver Hocacılar ise doğal olarak Halk Savaşı anlayışına sahip değillerdir. Onlar uzun yılların Marksisti Enver Hoca'nın yaşamındaki son yıllarda şaşkınlığa uğramasının birer yansıması olarak ortaya çıkmışlardır. Bunlar da ancak devrimin ittifakları arasında yer alabilirler, daha ileride değil.
    Abrakadabra (Doğu Perinçek) ve hempaları ise ülkede ilk kez Halk Savaşı'ndan söz edenler olmuştur. Ama buna rağmen hiçbir zaman Halk Savaşı'nı hazırlama ve başlatma pratiğine sahip olmamışlardır. Amaçlarının kap kalaylamak değil kıç çalkalamak olduğu anlaşılmıştır. Ülkemizde Halk Savaşını ilk kez başlatma girişiminde bulunan proleter devrimci önder İbrahim Kaypakkaya'yı faşist tipte bir komplo ile ortadan kaldırmayı planlayarak halk savaşı teorisine karşı tavırlarını da ortaya koymuşlardır.
    Maoist anlamda Halk Savaşı teorisine ilk yaklaşanlar İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları olmuştur. Ancak onlar Halk Savaşı'nı mekanik olarak anlamışlardır. O yüzden erken bir girişimde bulunmuşlar ve halk savaşını dar bir alanda başlatmışlar ve bu durum da yenilgilerine yol açmıştır. Mekanizmlerinin kaynağı bu tutumlarında yatmaktadır. Ve bu nedenle aşırı derecede bölünmelere uğramışlardır. Bu bölünmeler pisliklerden arınma olarak nitelenebileceği gibi aynı zamanda sağlam bir önderliğe sahip olunamadığının da ifadesi olmaktadır. PKK'nin mücadele alanında halk savaşı düzenlemiş olmaları ve hala oralarda mücadelelerini yoğunlaştırmış olmaları ve hem Türk hem de Kürtlerin kurtuluşunu sağlayacakları iddiasında bulunmaları da onlar açısından büyük dezavantaj oluşturmaktadır. Bugün bu nedenle TKP/ML ve TKP/ML (DABK) olarak zaaflı komünistler durumundadırlar.
    PKK olgusunu bu değerlendirmelerin dışında tutuyoruz. Çünkü PKK Türkiye Solu tarihinde değil Kürt Solu tarihinde yer almaktadır. Ancak şu belirtilmelidir: PKK, Kürt Solunun en ileri partisi olmakla birlikte Marksist-Leninist-Maoist bir ideolojik donanıma sahip değildir. Ve bu örgütlenmeye Bundçu bir örgütlenme demek de doğru olmayacaktır. Çünkü onlar ezilen milliyetlerden biri olmaktan ziyade Türkler gibi ezilen ulus durumundadırlar. İkincisi, bu olgu suni olarak yaratılmış değil, tersine tarihsel bir gerçekliktir. Bu nedenlerden dolayı bir tek Türk-Kürt partisi örgütlenmesi ya da örgütlenmeleri başarısız kalmaya mahkumdur. Artık Türklerin partisinin Türkleri, Kürtlerin Partisinin Kürtleri içermesi kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu durum aynı zamanda Türklerin devrimci ulusalcılığı hem kendileri hem onları kapsayacak derecede kavranmasını sağlayacaktır. Bu milliyetçiliğe verilen bir pirim olarak değerlendirilemez ama tamıtamına ırkçı milliyetçiliğe karşı olan devrimci milliyetçiliğin netleştirilmesidir. Üstelik somut bir plandaki netleşme, berraklaşma anlamındadır. Bugüne kadar Türkiye Solu içinde Kürtlerin de yer alması söz konusu olduğu unutulmadan hem kendi halkını hem de Kürt halkını kurtaracağını sana sana teori ve pratik oluşturmuştur. Günümüzde bunun aşılması yaşanacaktır. Ya Türk Partisi olacaktır. Ya Kürt Partisi olacaktır. Başka seçenek kalmayacaktır. Hem Türk hem de Kürt kızılı olmak, hem Türk, hem Yunanlı, hem Arap, hem Alman Kızılı olmakla eşanlamlı olacaktır. Yani bu enternasyonalist anlamda bir kızıl oluşa tekabül edecektir. Esas olarak Türkler Türkleri, Araplar Arapları, Çinliler Çinlileri kurtarmakla mükelleftir. Bu aynı zamanda ulusların da ulusal benliklerini devrimci anlamda bulmalarını sağlar. Burjuva devrimlerinin ortaya çıkardığı ırkçı olmayan burjuva milliyetçilik, emperyalistler, kompradorlar, bürokrat burjuvalar tarafından süreç içinde çürütülmüş, yaşayan özü tahrip edilmiş, gerici bir karakter kazandırılmıştır. O devrimci milliyetçi öz şimdi proletarya devrimcileri tarafından miras olarak kabul edilip kendi teorileri ışığında yükseltilmekle karşı karşıyadır.
    Birinci büyük gerçek, devrimin yolunun halk savaşından geçtiği olmuştur. Bu stratejiyi benimsemeyip, uygulamayanların günümüzde iktidara geldikleri görülmemiştir.  İkinci büyük  gerçek olarak karşımıza çıkan her ulusun kurtarıcısının o ulusun içinden çıktığının somutlanmış oluşudur. Bu saptama "Kürdistan sömürgedir" tezine dayanmaz. Çağımızda bir yarı-sömürgenin sömürgesinin bulunması teoriye aykırıdır. Bir Üçüncü Dünya Ülkesi olan Türkiye sömürge sahibi olabilecek bir iktisadi, siyasi ve askeri güce de sahip değildir. Sömürgecilik ilişkileri çağımızın tipik özelliklerinden biriydi ve bu olgu iki kutuptan oluşmaktadır. Bir kutupta ezilen ulus diğer kutupta ise ezen ulus emperyalizm bulunmaktadır. Kaldı ki bugün yaygın olan yeni-sömürgecilik olgusudur. (Sürecek)
       
***---***---***  

    Sürecek kelimesiyle biten bu yazının devamı yayınlanacaktır. Ancak şu kadarını belirtmeliyim ki, Kürt toprakları klasik sömürge topraklar değildir. Az çok Marks'ı ve Lenin'i okuyanlar bunu bilirler. Kürt toprakları Yunan, Bulgar, Sırp, Arap topraklarından sonra "devlet bağımsızlığı"na kavuşamamış Osmanlı'dan Kemal'in TC'sine kalan ve kaldıktan sonra da ne Kemal ne de takipçileri tarafından ulusal hakları tanınmayan ve üzerinde üç-dört bin yıldır Kürt adını taşıyan etnisite / ulus / halkın yaşadığı topraklardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder