Sarsılan Güven (12)
1871-1975
(Akıl, Duygu, Toplum) [12]
Çinli komünistler, İkinci Dünya Savaşı sonrasına dair tahlillerini sürdürüyorlar. O tahliller ki, güçlerin doğru tanımlanmasını sağlar, çelişkili güçlerin kimler olduğunu belirler, hangi düşman gücün hangi alanda (ekonomik, politik,askeri) diğerlerinden daha üstün olduğunu anlamaya çalışır. Düşman güçlerden hangilerinin diğerlerine göre onların aleyhine olarak geliştiğini (Lenin'in belirttiği, kapitalizmin ekonomik ve politik olarak eşit olmayan şekilde gelişme tezi) ortaya koyar.
Çinli komünistler, İkinci Dünya Savaşı sonrasına dair tahlillerini sürdürüyorlar. O tahliller ki, güçlerin doğru tanımlanmasını sağlar, çelişkili güçlerin kimler olduğunu belirler, hangi düşman gücün hangi alanda (ekonomik, politik,askeri) diğerlerinden daha üstün olduğunu anlamaya çalışır. Düşman güçlerden hangilerinin diğerlerine göre onların aleyhine olarak geliştiğini (Lenin'in belirttiği, kapitalizmin ekonomik ve politik olarak eşit olmayan şekilde gelişme tezi) ortaya koyar.
Ve her tahlilde üç temel noktanın ortaya konulmasındaki şu ölçüt dikkate alınır:
1. Düşman güçlerle kendi güçlerimiz arasındaki yani düşmanla halk arasındaki çelişmelerin belirlenmesi.
2. Düşman güçler arasındaki çelişmelerin belirlenmesi, hangi düşman gücün
kimlerle hasım veya dost olduğunu. Bu çelişme veya dostluğun boyutları
ve ortaya çıkaracağı durumların tespiti.
3. Dost güçler, halkların
güçleri arasındaki çelişmeler ve bu çelişmelerin düşman tarafından
halkların ve devrimcilerin mevcudiyetine karşı kullanılmasının
önlenmesi. Halk içindeki çelişmeleri, çeşitli halklar arasındaki
çelişmeleri ele alarak belirleyecek bu çelişmelerin dostça yöntemlerle
ortadan kaldırılması için gerekli çalışmanın yapılması.
4. Düşmanlar
arasındaki çelişmelerden yararlanmak amacıyla yapılan tahliller. Burada
zayıf düşman, güçlü düşmana karşı; bazen güçlü düşman zayıf düşmana karşı
kullanılır. Düşman güçlerin tümüyle aynı anda ve aynı oranda mücadele
edilemez. Düşmanların birbirleriyle olan çelişmeleri doğru ve tam olarak
değerlendirilip ona göre bir cepheleşme, taktik uzlaşma, taktik saldırı
benimsenir. Halk için, içinde bulunulan süreçte en önemli engel durumunda
olan düşman güç belirlendikten sonra bu düşman güç ile çelişkileri olan
güçler arasındaki durumdan mümkün olduğu kadar yararlanma yoluna
gidilir. Unutulmamalı ki, her şeyin, her gücün, bir kullanım
değeri, değişim değeri, dönüşüm değeri, dönüştürücü güç değeri vardır. Bunlar
yalnızca ekonomide yer alan ekonomik yasalar değildir. Hayatın her
alanında varolan ve artık felsefi bir içerik taşıdığı anlaşılmış olan
dolayısıyla bir düşünce biçimi olarak "savaş alanında" da
kullanılabilecek yasalar niteliğindedir. Düşmanlar arasındaki
çelişmelerden TC devleti daha kurnazca ve daha sinsice
faydalanmaktadır. Ancak sol güçler bunu anlayamadığı gibi anlamamakta da
direnmektedirler. TC devleti, Irak devlet başkanı Saddam'a karşı daima ve
daima işbirlikçi Kürt liderler olan Barzani ve Talabani'yi
kullanmışlardır. Amaç Saddam'ın iktidardan devrilmesidir. Bunun ABD için
önemi vardı. Çünkü ABD, Irak'ta ki güçler dengesinde insiyatif sahibi
değildi. Hatta TC devleti bir ara Talabani ve Barzani'yi PKK'ye karşı da
kullanmıştır. Ancak aynı TC güçleri daha sonra Özerk Kürdistan (Irak'taki
yapılanma) nedeniyle dostluk askıya alınmış zaman zaman düşmanlığa
dönüşmüştür.
Çinli komünistler İkinci Dünya Savaşı sonrasına dair
birinci tür çelişmeden (halk ile düşman arasındaki çelişme) şöyle söz
ediyorlar.
"Emperyalist kampla sosyalist kamp arasındaki çelişme,
iki sistem arasında bir çelişmedir. Ve dünyadaki bu temel çelişme, hiç
şüphesiz çok keskindir. Nasıl olur da bir Marksist-Leninist, bu temel
çelişmeyi, iki sosyal sistem yerine, iki askeri blok arasındaki çelişme
olarak görebilir?
"Şunu belirtelim ki, sosyalist ülkeler tabiatları gereği, dışa yayılmaya ihtiyaç duymazlar; yayılamazlar, yayılamazlar ve yayılmamalıdırlar. Bu ülkelerin kendi iç pazarları vardır, özellikle Çin ve Sovyetler Birliği en geniş iç pazarlara sahiptir. [Aslında sosyalist ülkenin iç pazarı da olmaz, olmaması gerekir; çünkü pazar kapitalizme özgü ve kapitalizmin zorunlu varlık alanıdır. Pazar yoksa kapitalizm de yoktur. İkincisi bu satırları yazan Kızıl Bayrak Yazı Kurulu'nun tüm yazdıklarını özellikle yukarıdaki belirlemeler bugunkü revizyonist ve sosyal- emperyalist Çin Komünist Partisi yöneticileri iyi okumalıdır. Çinli sosyal-emperyalistler ABD ve AB emperyalist-kapitalistleriyle tam anlamıyla bir pazar kavgasındadır. Dünya kapitalizminin pazarlarını daraltmak ve sonunda ortadan kaldırmak gibi bir görevi olan komünistler ( tabii sözünü ettiğim Çinli sahte komünistlerdir) bunun tam tersini yapıyorlar ve dünya pazarının ömrünü uzatan bir ekonomik-politik çizgi izliyorlar.T.B.] Aynı zamanda,sosyalist ülkeler, eşitlik ve karşılıklı çıkar ilkesine uygun olarak uluslararası ticarete girerler; fakat onların emperyalist ülkelerle pazarlar ve nüfuz bölgeleri için kapışmalarına ve hele emperyalist ülkelerle bu alanda çatışmalara girmelerine hiç ihtiyaç yoktur.
"Şunu belirtelim ki, sosyalist ülkeler tabiatları gereği, dışa yayılmaya ihtiyaç duymazlar; yayılamazlar, yayılamazlar ve yayılmamalıdırlar. Bu ülkelerin kendi iç pazarları vardır, özellikle Çin ve Sovyetler Birliği en geniş iç pazarlara sahiptir. [Aslında sosyalist ülkenin iç pazarı da olmaz, olmaması gerekir; çünkü pazar kapitalizme özgü ve kapitalizmin zorunlu varlık alanıdır. Pazar yoksa kapitalizm de yoktur. İkincisi bu satırları yazan Kızıl Bayrak Yazı Kurulu'nun tüm yazdıklarını özellikle yukarıdaki belirlemeler bugunkü revizyonist ve sosyal- emperyalist Çin Komünist Partisi yöneticileri iyi okumalıdır. Çinli sosyal-emperyalistler ABD ve AB emperyalist-kapitalistleriyle tam anlamıyla bir pazar kavgasındadır. Dünya kapitalizminin pazarlarını daraltmak ve sonunda ortadan kaldırmak gibi bir görevi olan komünistler ( tabii sözünü ettiğim Çinli sahte komünistlerdir) bunun tam tersini yapıyorlar ve dünya pazarının ömrünü uzatan bir ekonomik-politik çizgi izliyorlar.T.B.] Aynı zamanda,sosyalist ülkeler, eşitlik ve karşılıklı çıkar ilkesine uygun olarak uluslararası ticarete girerler; fakat onların emperyalist ülkelerle pazarlar ve nüfuz bölgeleri için kapışmalarına ve hele emperyalist ülkelerle bu alanda çatışmalara girmelerine hiç ihtiyaç yoktur.
"Emperyalist-kapitalist sistem varolduğu
sürece, kapitalist emperyalizmin kanunları işlemeye devam
eder. Emperyalistler, içte kendi halklarını daima ezer ve sömürürler, dışta
da, öteki uluslara ve ülkelere karşı saldırılara girişerek bu uluslarla
halkları daima ezer ve sömürürler.(...) "Kapitalist-emperyalistler , ister
eski sömürgecilik politikasını, ister yeni sömürgecilik politikasını
izlesinler, emperyalizmle ezilen uluslar arasındaki çelişme, son derece
keskin, uzlaşmaz bir çelişmedir, ve gizlenemez.
"Üstelik, emperyalist devletler, pazarları, hammad de
kaynaklarını, nüfuz bölgelerini ve savaş sözleşmelerinin karlarını
paylaşmak için birbirleriyle durmadan mücadele ederler. Bazen, bu mücadele
keskinliğini bir parça kaybedebilir ve bunun sonucu bazı
uzlaşmalar, hatta 'devlet grupları arasında ittifaklar' doğabilir; ama, bu
gevşemeler, uzlaşmalar ve ittifaklar,emperyalistler arsında daima daha
keskin, daha şiddetli ve daha yaygın çelişmelere ve mücadelelere yol
açar. " Kızıl Bayrak Yazı Kurulu, Leninizm ve Modern
Revizyonizm, s.30,31, Komün Yayınları, Birinci Baskı Temmuz 1976, İstanbul
Çinli komünistlerin süreci çok iyi takip ettiklerini ve ABD
emperyalizmi hakkında çok gerçekçi saptamalarda bulunduklarını şu
satırlarında görüyoruz:
"Alman, İtalyan ve Japon faşistlerinin
yerini alan Amerikan emperyalistleri, İkinci Dünya Savaşı'dan bu
yana, dünyanın dört bir yanına bir yayılma politikası
yürütmektedirler. Amerikan emperyalistlerinin, Sovyetl er
Birliği'ne karşı koyma perdesi altında, savaş sonrası şartlarından
yararlanarak, bir dizi kapitalist ülkeyi -İngiltere, Fransa, Batı
Almanya, Japonya, İtalya, Belçika, Kanada, Avustralya
vb.- doğrudan doğruya Amerika Birleşik Devletleri tekelci sermayesinin
denetimi altına sokulmuşlardır. Bu denetim, askeri olduğu kadar, ekonomik
ve politik bir nitelik de taşımaktadır.
"Başka bir deyişle Amerikan
emperyalizmi dünyada, eşi görülmemiş büyüklükte bir imparatorluk kurma
çabasındadır. Amerikan emperyalizminin kurmaya çalıştığı bu dev
imparatorluk, yalnızca Batı Almanya,İtalya ve Japonya gibi yenik düşmüş
ülkeleri ve onların eski sömürgeleriyle nüfuz bölgelerini değil,savaş
sırasında Amerika'nın müttefiki olan İngiltere, Fransa, Belçika vb. gibi
ülkeleri ve onların eski ve şimdiki sömürgeleriyle nüfuz bölgelerini de
köleleştirme hedefi gütmektedir.
"Yani Amerikan
emperyalizmi, bu eşi görülmemiş büyüklükteki imparatorluğun peşinde
koşarken, çabalarını Amerika Birleşik Devletleri ile sosyalist ülkeler
arasında kalan devasa ara bölgenin ele geçirilmesi üzerinde
yoğunlaştırmaktadır. Amerik an
emperyalizmi, aynı zamanda, sosyalist ülkelere karşı yeraltı
faaliyetleri, baltalama ve saldırı hareketleri yürütmek için her türlü
yola başvurmaktadır." Kızıl Bayrak Yazı Kurulu, Leninizm ve Modern
Revizyonizm, s.51-52, Komün Yayınları, Birinci Baskı 1976 İstanbul.
Mao
Tse-toung, İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada durumu Amerikan
emperyalizminin amaçlarını 1946 Ağustos'unda Amerikalı gazeteci Anna
Louise Strong'a şöyle anlatıyordu:
"Amerika Birleşik Devletleri ile
Sovyetler Birliği'ni Avrupa'daki, Asya'daki ve Afrika'daki birçok
kapitalist, sömürge ve yarı-sömürge ülkeyi içine alan geniş bir bölge
ayırmaktadır. Amerikan gericilerinin, bu ülkeleri kendilerine bağımlı hale
getirmeden önce Sovyetler Birliği'ne saldırmaları söz konusu
oılamaz. Amerika Birleşik Devletleri şimdi, Pasifik'te bütün eski İngiliz
nüfuz bölgelerinin toplamından daha geniş alanları denetimi altında
tutuyor; Japonya, Çin'in Kuomintang yönetimi altındaki
kesimine, Kore'nin yararına ve Güney Pasifik bölgesine hakim durumda
bulunuyor. Orta ve Güney Amerika'yı çoktandır denetimi altında
bulundurmaktadır. ABD ayrıca, İngiliz imparatorluğunun tümünü ve Batı
Avrupa'yı da denetimi altına almak istiyor. Çeşitli bahaneler
kullanarak, geniş ölçüde askeri planlar hazırlıyor ve bir çok ülkede
askeri üsler kuruyor, Amerikan gericileri, bütün dünyada kurdukları ve
kurmaya hazırlandıkları askeri üslerin Sovyetler Birliği'ne karşı
yöneltildiği doğrudur. Ancak, bugün için, Amerikan saldırısına uğrayacak
ilk hedef Sovyetler Birliği değil, bu askeri üslerin bulunduğu
ülkelerdir. Bu ülkelerin, kendilerini kimin ezdiğini, Sovyetler Birliği'nin
mi ezdiğini yakın bir gelecekte anlayacaklarına inanıyorum. Amerikan
gericilerinin, ihtirasların ı
gerçekleştirmeleri kesinlikle imkansızdır. Amerikan gericileri, işte bu
yüzden, Sovyetlerden kudurmuşçasına nefret ediyorlar ve bu sosyalist
devleti yıkma hayali peşindedir. Ama, Amerikan gericilerinin, şimdi, Sovyet -Amerikan
savaşı için naralar atmaları ve havayı bulandırmaları, bizi onların
amaçlarına daha yakından bakmaya zorluyor. O zaman görünüyor ki, Amerikan
gericileri, Sovyet aleyhtarı şiarlarının perdesi ardında, Amerikan
işçilerine ve demokratik çevrelerine azgınca saldırıyorlar ve
Amerika'nın dışa doğru yayılmasına hedef olan bütün ülkeleri Amerika'ya
bağımlı hale getiriyorlar. Amerikan halkı ve Amerikan saldırısının
tehdidi altında bulunan bütün ülkelerin halkları, birleşmeli ve Amerikan
gericileriyle onların bu ülkedeki uşaklarının saldırılarına karşı
mücadele etmelidirler. Üçüncü bir dünya savaşı, ancak bu mücadelede
kazanılacak zaferle önlenebilir; yoksa bu savaş önlenemez." (Mao Tse-toung, "Amerikalı muhabir Anna Louise Strong'la konuşma"; Seçme
Eserler, Foreıgn Languages Press, Pekin 1961, Cilt IV, s. 99-100)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder