17 Temmuz 2012 Salı

            Sarsılan Güven (12)
            1871-1975
          (Akıl, Duygu, Toplum)  [12]                                                                 
      Çinli komünistler, İkinci Dünya Savaşı sonrasına dair tahlillerini sürdürüyorlar. O tahliller ki, güçlerin doğru tanımlanmasını sağlar, çelişkili güçlerin kimler olduğunu belirler, hangi düşman gücün hangi alanda (ekonomik, politik,askeri) diğerlerinden daha üstün olduğunu anlamaya çalışır. Düşman güçlerden hangilerinin diğerlerine göre onların aleyhine olarak geliştiğini (Lenin'in belirttiği, kapitalizmin ekonomik ve politik olarak eşit olmayan şekilde gelişme tezi) ortaya koyar.
    
     Ve her tahlilde üç temel noktanın ortaya konulmasındaki şu ölçüt dikkate alınır:
    
     1. Düşman güçlerle kendi güçlerimiz arasındaki yani düşmanla halk arasındaki çelişmelerin belirlenmesi.
    
     2. Düşman güçler arasındaki çelişmelerin belirlenmesi, hangi düşman gücün kimlerle hasım veya dost olduğunu. Bu çelişme veya dostluğun boyutları ve ortaya çıkaracağı durumların tespiti.
     3. Dost güçler, halkların güçleri arasındaki çelişmeler ve bu çelişmelerin düşman tarafından halkların ve devrimcilerin mevcudiyetine karşı kullanılmasının önlenmesi. Halk içindeki çelişmeleri, çeşitli halklar arasındaki çelişmeleri ele alarak belirleyecek bu çelişmelerin dostça yöntemlerle ortadan kaldırılması için gerekli çalışmanın yapılması.
     4. Düşmanlar arasındaki çelişmelerden yararlanmak amacıyla yapılan tahliller. Burada zayıf düşman, güçlü düşmana karşı; bazen güçlü düşman zayıf düşmana karşı kullanılır. Düşman güçlerin tümüyle aynı anda ve aynı oranda mücadele edilemez. Düşmanların birbirleriyle olan çelişmeleri doğru ve tam olarak değerlendirilip ona göre bir cepheleşme, taktik uzlaşma, taktik saldırı benimsenir. Halk için, içinde bulunulan süreçte en önemli engel durumunda olan düşman güç belirlendikten sonra bu düşman güç ile çelişkileri olan güçler arasındaki durumdan mümkün olduğu kadar yararlanma yoluna gidilir. Unutulmamalı ki, her şeyin, her gücün, bir kullanım değeri, değişim değeri, dönüşüm değeri, dönüştürücü güç değeri vardır. Bunlar yalnızca ekonomide yer alan ekonomik yasalar değildir. Hayatın her alanında varolan ve artık felsefi bir içerik taşıdığı anlaşılmış olan dolayısıyla bir düşünce biçimi olarak "savaş alanında" da kullanılabilecek yasalar niteliğindedir. Düşmanlar arasındaki çelişmelerden TC devleti daha kurnazca ve daha sinsice faydalanmaktadır. Ancak sol güçler bunu anlayamadığı gibi anlamamakta da direnmektedirler. TC devleti, Irak devlet başkanı Saddam'a karşı daima ve daima işbirlikçi Kürt liderler olan Barzani ve Talabani'yi kullanmışlardır. Amaç Saddam'ın iktidardan devrilmesidir. Bunun ABD için önemi vardı. Çünkü ABD, Irak'ta ki güçler dengesinde insiyatif sahibi değildi. Hatta TC devleti bir ara Talabani ve Barzani'yi PKK'ye karşı da kullanmıştır. Ancak aynı TC güçleri daha sonra Özerk Kürdistan (Irak'taki yapılanma) nedeniyle dostluk askıya alınmış zaman zaman düşmanlığa dönüşmüştür.
     Çinli komünistler İkinci Dünya Savaşı sonrasına dair birinci tür çelişmeden (halk ile düşman arasındaki çelişme) şöyle söz ediyorlar.
     "Emperyalist kampla sosyalist kamp arasındaki çelişme, iki sistem arasında bir çelişmedir. Ve dünyadaki bu temel çelişme, hiç şüphesiz çok keskindir. Nasıl olur da bir Marksist-Leninist, bu temel çelişmeyi, iki sosyal sistem yerine, iki askeri blok arasındaki çelişme olarak görebilir?
     "Şunu belirtelim ki, sosyalist ülkeler tabiatları gereği, dışa yayılmaya ihtiyaç duymazlar; yayılamazlar, yayılamazlar ve yayılmamalıdırlar. Bu ülkelerin kendi iç pazarları vardır, özellikle Çin ve Sovyetler Birliği en geniş iç pazarlara sahiptir. [Aslında sosyalist ülkenin iç pazarı da olmaz, olmaması gerekir; çünkü pazar kapitalizme özgü ve kapitalizmin zorunlu varlık alanıdır. Pazar yoksa kapitalizm de yoktur. İkincisi bu satırları yazan Kızıl Bayrak Yazı Kurulu'nun tüm yazdıklarını özellikle yukarıdaki belirlemeler bugunkü revizyonist ve sosyal- emperyalist Çin Komünist Partisi yöneticileri iyi okumalıdır. Çinli sosyal-emperyalistler ABD ve AB emperyalist-kapitalistleriyle tam anlamıyla bir pazar kavgasındadır. Dünya kapitalizminin pazarlarını daraltmak ve sonunda ortadan kaldırmak gibi bir görevi olan komünistler ( tabii sözünü ettiğim Çinli sahte komünistlerdir) bunun tam tersini yapıyorlar ve dünya pazarının ömrünü uzatan bir ekonomik-politik çizgi izliyorlar.T.B.] Aynı zamanda,sosyalist ülkeler, eşitlik ve karşılıklı çıkar ilkesine uygun olarak uluslararası ticarete girerler; fakat onların emperyalist ülkelerle pazarlar ve nüfuz bölgeleri için kapışmalarına ve hele emperyalist ülkelerle bu alanda çatışmalara girmelerine hiç ihtiyaç yoktur.
      "Emperyalist-kapitalist sistem varolduğu sürece, kapitalist emperyalizmin kanunları işlemeye devam eder. Emperyalistler, içte kendi halklarını daima ezer ve sömürürler, dışta da, öteki uluslara ve ülkelere karşı saldırılara girişerek bu uluslarla halkları daima ezer ve sömürürler.(...) "Kapitalist-emperyalistler , ister eski sömürgecilik politikasını, ister yeni sömürgecilik politikasını izlesinler, emperyalizmle ezilen uluslar arasındaki çelişme, son derece keskin, uzlaşmaz bir çelişmedir, ve gizlenemez.
     "Üstelik, emperyalist devletler, pazarları, hammad de kaynaklarını, nüfuz bölgelerini ve savaş sözleşmelerinin karlarını paylaşmak için birbirleriyle durmadan mücadele ederler. Bazen, bu mücadele keskinliğini bir parça kaybedebilir ve bunun sonucu bazı uzlaşmalar, hatta 'devlet grupları arasında ittifaklar' doğabilir; ama, bu gevşemeler, uzlaşmalar ve ittifaklar,emperyalistler arsında daima daha keskin, daha şiddetli ve daha yaygın çelişmelere ve mücadelelere yol açar. " Kızıl Bayrak Yazı Kurulu, Leninizm ve Modern Revizyonizm, s.30,31, Komün Yayınları, Birinci Baskı Temmuz 1976, İstanbul
    
     Çinli komünistlerin süreci çok iyi takip ettiklerini ve ABD emperyalizmi hakkında çok gerçekçi saptamalarda bulunduklarını şu satırlarında görüyoruz:
     "Alman, İtalyan ve Japon faşistlerinin yerini alan Amerikan emperyalistleri, İkinci Dünya Savaşı'dan bu yana, dünyanın dört bir yanına bir yayılma politikası yürütmektedirler. Amerikan emperyalistlerinin, Sovyetl er Birliği'ne karşı koyma perdesi altında, savaş sonrası şartlarından yararlanarak, bir dizi kapitalist ülkeyi -İngiltere, Fransa, Batı Almanya, Japonya, İtalya, Belçika, Kanada, Avustralya vb.- doğrudan doğruya Amerika Birleşik Devletleri tekelci sermayesinin denetimi altına sokulmuşlardır. Bu denetim, askeri olduğu kadar, ekonomik ve politik bir nitelik de taşımaktadır.
     "Başka bir deyişle Amerikan emperyalizmi dünyada, eşi görülmemiş büyüklükte bir imparatorluk kurma çabasındadır. Amerikan emperyalizminin kurmaya çalıştığı bu dev imparatorluk, yalnızca Batı Almanya,İtalya ve Japonya gibi yenik düşmüş ülkeleri ve onların eski sömürgeleriyle nüfuz bölgelerini değil,savaş sırasında Amerika'nın müttefiki olan İngiltere, Fransa, Belçika vb. gibi ülkeleri ve onların eski ve şimdiki sömürgeleriyle nüfuz bölgelerini de köleleştirme hedefi gütmektedir.
 
     "Yani Amerikan emperyalizmi, bu eşi görülmemiş büyüklükteki imparatorluğun peşinde koşarken, çabalarını Amerika Birleşik Devletleri ile sosyalist ülkeler arasında kalan devasa ara bölgenin ele geçirilmesi üzerinde yoğunlaştırmaktadır. Amerik an emperyalizmi, aynı zamanda, sosyalist ülkelere karşı yeraltı faaliyetleri, baltalama ve saldırı hareketleri yürütmek için her türlü yola başvurmaktadır." Kızıl Bayrak Yazı Kurulu, Leninizm ve Modern Revizyonizm, s.51-52, Komün Yayınları, Birinci Baskı 1976 İstanbul.
 
     Mao Tse-toung, İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada durumu Amerikan emperyalizminin amaçlarını 1946 Ağustos'unda Amerikalı gazeteci Anna Louise Strong'a şöyle anlatıyordu:
 
     "Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği'ni Avrupa'daki, Asya'daki ve Afrika'daki birçok kapitalist, sömürge ve yarı-sömürge ülkeyi içine alan geniş bir bölge ayırmaktadır. Amerikan gericilerinin, bu ülkeleri kendilerine bağımlı hale getirmeden önce Sovyetler Birliği'ne saldırmaları söz konusu oılamaz. Amerika Birleşik Devletleri şimdi, Pasifik'te bütün eski İngiliz nüfuz bölgelerinin toplamından daha geniş alanları denetimi altında tutuyor; Japonya, Çin'in Kuomintang yönetimi altındaki kesimine, Kore'nin yararına ve Güney Pasifik bölgesine hakim durumda bulunuyor. Orta ve Güney Amerika'yı çoktandır denetimi altında bulundurmaktadır. ABD ayrıca, İngiliz imparatorluğunun tümünü ve Batı Avrupa'yı da denetimi altına almak istiyor. Çeşitli bahaneler kullanarak, geniş ölçüde askeri planlar hazırlıyor ve bir çok ülkede askeri üsler kuruyor, Amerikan gericileri, bütün dünyada kurdukları ve kurmaya hazırlandıkları askeri üslerin Sovyetler Birliği'ne karşı yöneltildiği doğrudur. Ancak, bugün için, Amerikan saldırısına uğrayacak ilk hedef Sovyetler Birliği değil, bu askeri üslerin bulunduğu ülkelerdir. Bu ülkelerin, kendilerini kimin ezdiğini, Sovyetler Birliği'nin mi ezdiğini yakın bir gelecekte anlayacaklarına inanıyorum. Amerikan gericilerinin, ihtirasların ı gerçekleştirmeleri kesinlikle imkansızdır. Amerikan gericileri, işte bu yüzden, Sovyetlerden kudurmuşçasına nefret ediyorlar ve bu sosyalist devleti yıkma hayali peşindedir. Ama, Amerikan gericilerinin, şimdi, Sovyet -Amerikan savaşı için naralar atmaları ve havayı bulandırmaları, bizi onların amaçlarına daha yakından bakmaya zorluyor. O zaman görünüyor ki, Amerikan gericileri, Sovyet aleyhtarı şiarlarının perdesi ardında, Amerikan işçilerine ve demokratik çevrelerine azgınca saldırıyorlar ve Amerika'nın dışa doğru yayılmasına hedef olan bütün ülkeleri Amerika'ya bağımlı hale getiriyorlar. Amerikan halkı ve Amerikan saldırısının tehdidi altında bulunan bütün ülkelerin halkları, birleşmeli ve Amerikan gericileriyle onların bu ülkedeki uşaklarının saldırılarına karşı mücadele etmelidirler. Üçüncü bir dünya savaşı, ancak bu mücadelede kazanılacak zaferle önlenebilir; yoksa bu savaş önlenemez."  (Mao Tse-toung, "Amerikalı muhabir Anna Louise Strong'la konuşma"; Seçme Eserler, Foreıgn Languages Press, Pekin 1961, Cilt IV, s. 99-100)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder